Motivasyonda
Özendirici Araçlar – Ders V
Örgütsel ve
Yönetsel Araçlar
1-
Amaç Birliği
İşletmenin
amacı kâr ve büyümedir demiştik. İşgörenlerin amacı ise emeklerinin
karşılığında hak ettikleri bir ücreti alabilecekleri, düzenli ve adil bir
iştir. İşte bir işletme yöneticisinin en önemli işlevi bu iki amacı ortak bir
noktada buluşturup işgören ve işletme arasında amaç birliği yaratmaktır.
İşletmelerin,
örgütlerin belirli amaçlara ulaşmak için oluşturulmuş mekanizmalar, araçlar
olduğu düşünülürse örgütsel başarının sağlanmasının insanca yolunun insanı
sömürmekte değil insanın değer ve yeteneklerinin adil bir şekilde üretime
katılmasında olduğu görülecektir. Başka türlü ifade etmemiz gerekirse
işletmeler “insanın sağlığı” ya da “insanın mutluluğu” hatta “insanın hayatı”
pahasına kâr etmek ya da büyümek yoluna gitmemelidirler. Böyle bir tutum bir zaman sürdürülse bile
daha sonra başarısızlığa ve toplumsal çöküşlere yol açacaktır. Böyle bir tutum
mutlak surette iş barışının kurulmasını engelleyecek ve bu çatışma toplumsal
katmanlara da yayılacaktır.
Oysa
çalışanların yetenek ve yaratıcılıklarının hak ettikleri ücret karşılığında
üretim sürecinde yerini alması demek çok uzun süreler boyunca, verimli,
sağlıklı ve mutlu iş ortamlarının yaşaması demektir. Bu durumda hem işletme hem
işgörenler kazanacaktır.
Yöneticiler
hiç unutmamalıdırlar ki insan sadece aklıyla ve ekonomik çıkarlarıyla
değerlendirilebilinecek bir varlık değildir.
İnsan aklından çok duygularıyla hareket eden, sosyal ve psikolojik bir
varlıktır. Bütün bu insani özellikler yani duygular, hırs, öfke, hayal
kırıklığı, kıskançlık, yaratıcılık, mutluluk, coşku, kızgınlık, derin arzular
vb biçiminde ifadesini bulur. Bunlar da hiç kuşkusuz topluluk içinde, çalışma
ortamında grubu oluşturan kişilerin birbirlerini karşılıklı bir şekilde
etkilemeleri sonucunu doğurur. Yani iş ortamında oluşan atmosfer büyük ölçüde
orada bulunan insanların etki/tepki yoluyla oluşturdukları duygu durumunun
gruba hakim olmasıyla karakterize olur.
Bu
da iş barışını,işletmenin çalışmasını, işleyiş biçimini ve nihayet iş barışını
ve verimi etkiler. İş ortamına hakim olan atmosferin karakterine göre
verimlilik ve kâr oranı artar ya da düşer.
Unutulmamalıdır
ki tarihsel süreç içerisinde işgörenlerin insani yönleri dikkate almadan
yapılan düzenlemeler başarısızlığa uğramıştır. İşgörenlere sadece parasıyla
emeği satın alınan varlıklar olarak bakıldığı dönemlerdeki sömürü ve insana
yakışmayan kötü çalışma koşulları toplumsal bellek tarafından mahkûm edilmiştir
ve çağımıza taşınmaması için önemli mücadeleler verilmiştir.
2-
Yetki ve
Sorumluluk Dengesi
İşletmeler
kâr ederek sürekli büyümek için kurulurlar. Büyümesini sürdüremeyen işletme
başarısız bir işletmedir ve eninde sonunda büyüyen işletmeler tarafından
yutulmaya mahkumdurlar. Öte yandan sürekli
büyüyen bir işletmede sorunlar da büyür ve çeşitlilik kazanır. İşte bu durumda
işletme organizasyonunda yeni düzenlemelere gidilmesi ihtiyacı doğar. Doğal
olarak işletme ilk kurulduğu yapısını koruyarak gittikçe büyüyen ve çoğalan
sorunlarla başa çıkamaz. Bir tek yöneticinin ya da bir grup yöneticinin büyüyen
işletmenin sorunlarına yetişebilmesi, artan iş hacmini kontrol edip,
yönetebilmesi mümkün değildir.
İşte
bu nedenle işletmeler belirli zaman aralıklarında ya da belirli bir büyüklüğe
ulaştıkları zaman yetki ve sorumluluk dağılımını yeniden gözden geçirerek,
dengeyi sağlamak için yeni düzenlemelere gitmelidirler.
Bu
noktada en etkin çözüm yukarıdan aşağıya doğru yetki göçerilmesidir. Üst
yöneticiler kendi kapasitelerini aşan işleri bir alt basamaktakilere
aktarırlar. Gerekli görürse bir alttaki yönetici de bir kısım işlerini daha alt
basamaktaki çalışanlara aktarırlar. Böylelikle yetki dağılımı yukarıdan aşağıya
doğru yeniden yapılandırılır ve dengeli bir yönetim sağlanır.
İşletmeler
merkezcil ya da merkezcil olmayan yapılarda yönetilebilirler. Merkezcil yapılar
kapalı, tutucu ve otoriter bir anlayışın ürünüdür. Bur modelde tüm yetki üst
karar mercilerinde toplanır ve alt basamaklara yetki verilmez. Bu yöntemde
karar alma mekanizması oldukça yavaş işler. Az sayıda yönetici işgörenleri
yönetir ve sıkı bir denetim altında tutar. Yetki devretmekten kaçınırken
sorumluluğu olabildiğince geniş bir kesime yaymaya çalışmak bu yönetim
modelinin özelliğidir. Bu durumda ortaya yetki ve sorumlulukta dengesizlik ortaya
çıkar.
Çağdaş
işletmeciler merkezcil yönetim modelini tercih etmezler. Onlar merkezcil
olmayan modeli yerleştirmeye gayret ederler. Merkezcil olmayan işletmelerde
işgörenlere kendi yetki alanları içinde bağımsız karar alma özgürlüğü tanınır.
Yetkisini kullanan işgörene güven duyulur. İşgören için en iyi eğitim ve
gelişme yolu sorumluluk almaktır.
3-
Eğitim ve
Yükselme
Çalışanların mesleki ve teknolojik bilgileri
günü gününe alıp kendini geliştirmesi için işletmelerde eğitim gereklidir.
İşletmenin bırakın büyümeyi varlığını sürdürebilmesi için dahi yeni bilgi ve
teknolojik gelişmeleri bünyesine katabilmesi şarttır. Örgütün bu yeni şartlara
uyumu personelin gerekli donanıma yani bilgi ve eğitime sahip olmasıyla
mümkündür.
Elbette
yeni bilgi ve teknikleri öğrenerek kendini geliştiren ve işletme varlığına
değer katan çalışanların bunun sonucunda yükselmesi söz konusu olacaktır. Eğitim
çoğu zaman yükselmenin bir aracı ya da basamağı olarak değerlendirilir.
İşletmede
yükselme olanakları kullanılırken kıdem ve liyakat da göz önünde
bulundurulabilir. İster kıdem ve liyakat, isterse de eğitim ve teknolojik
donanım göz önünde bulundurularak yükselme politikası belirlensin esas dikkat
edilmesi gereken işgörenler arasında ayırım ve kayırma yapılmaksızın terfi
imkanlarının kullanılmasıdır.
4-
Kararlara
Katılma
Bu
kavram işletme içinde demokrasinin varlığıyla ilgilidir. Yani işletme içinde
işgörenleri yakından ilgilendiren kararlar alınmadan önceki süreçlere
işgörenlerin katılmasının sağlanması söz konusudur. Diyelim ki işletme farklı
bir kentte yeni bir şube açacaktır. Ve merkezden bir kısım çalışanın şubeye
kaydırılması gerekmektedir. Böyle bir durumda işletme yönetimi masa başında,
önlerinde çalışanların isimlerinin durduğu bir liste ile bir takım kararlar
alır ve bunu çalışanlara bildirirse burada işgörenin karara katılımından söz
edilemez. Oysa çalışanlarla görüşülerek, kimin yeni şubede görev almakta
istekli olduğu ya da istekli değilse isteksizliğinin nedenleri, bu konudaki
tereddütleri anlaşılır, giderilir ve ondan sonra kimlerin gideceğine karar
verilirse burada katılımcılıktan söz edilebilir.
Kararlara
işgörenlerin katılması alınan kararın uygulanmasını da kolaylaştıracaktır.
İşgörenlerin tepkisini toplayan kararlar uygulamada sorun çıkmasına, kararın
tam olarak uygulanamamasına ya da zaman kaybına yok açabilir.
Ayrıca
işgörenlerin karar alma süreçlerine katılmaları alınan kararın doğru olma
olasılığını artıracaktır. Çünkü işgörenler daha ayrıntılı ve geniş bir bakışla
soruna ya da ihtiyaca cevap olacak kararın üretilmesinde son derece etkili
olacaklardır.
İşletme
yöneticilerinin kararların sağlıklı olması kadar demokratik bir nitelik
taşıması konusunda titiz olmalıdırlar. Bu şekilde ancak alınan kararın
uygulanmasında işgörenleri desteği alınabilecektir.
5-
İletişim
İşletme
içinde kurulan iletişim sistemi işgörenlere ihtiyaç duydukları bilgileri
aktarmaya elverişli bir yapıda olmalıdır. İşletme ile ilgili tüm kararlar ve
düzenlemeler işgörenlerde ilgi ve merak uyandırır. Yeni bir şubenin açılması
veya var olan şubelerden birinin kapatılması, yeni bir iş alanına girilecek
olunması, yönetim kademelerinde değişiklik ya da işletmenin yeni ortaklar
alması, el değiştirmesi, bir başka şirket ile birleşmesi vs gibi haberler
çalışma ortamında bir dalgalanma yaratır. Doğal olarak yeni gelişmenin kendi
durumları ile ilgili ne gibi değişikliklere ya da sonuçlara yol açabileceği
merak edilir. İletişim kanalları doğru ve açık olan işletmelerde, bu tür
tedirginlik yaratan belirsiz durumlar, iş verimini düşürecek ya da ciddi
sorunlara yol açacak boyutlara ulaşmazlar.
İşletmede
iyi bir sosyal yapının oluşması ve insancıl ilişkilerin gelişmesi için
yukarıdan aşağıya olduğu kadar aşağıdan yukarıya doğru ve hem yatay hem de
dikey iletişim kanallarının sürekli açık olmasına bağlıdır. Bu çalışma ortamına
hakim olan atmosferin çok iyi olmasına yol açar.
Bütün
bunların yanında çalışanların kendi aralarında oluşturdukları doğal iletişim
kanalları da varlığını sürdürür. Klasik yönetim tarzını benimseyen, merkezcil yöneticiler
doğal kanallardan rahatsızlık duyarlar. Ancak bugün artık doğal iletişim
kanallarının sanıldığı gibi zararlı olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerekli olan
yöneticilerin bu kanalları iyi ve etkili bir şekilde yönlendirmesidir. Bu tür
iletişim kanalları iyi yönlendirilebilirse işgörenler arasında arkadaşlık,
güven ve dayanışma yaratacağı gibi aynı zamanda örgüt içinde işbirliği, dayanışma
ve iyi bir sosyal atmosfer de yaratacaktır.