13 Aralık 2015 Pazar

Final Sinavı Konuları


Final sınavınıza dahil konular Motivasyon Kuramları başlığından itibaren olan konulardır. Yani motivasyon kuramları başliğı da dahil olmak üzere sonrasındaki  bütün konular.


7 Aralık 2015 Pazartesi

KÜLTÜR VE İLETİŞİM

KÜLTÜR VE İLETİŞİM
Kültür; Bir halkın, bir milletin, bir topluluğun tarihleri boyunca ortaya koydukları zihinsel ürünlerdir. Bunlar alışkanlıklardır, geleneklerdir, yaşama biçimleridir, söyleme ve eyleme biçimleridir. Bunlar o toplumun ortaklaştıkları, birlikte yarattıkları ve paylaştıkları şeylerdir.

Kültür ve iletişim birbirine son derece bağlıdır. Çünkü mesajlarımız kişisel bile olsa mutlaka kültürel çerçeve içindedirler ve ait olduğumuz kültüre dair özellikler içerirler. 

İnsan yaşamı boyunca tarihsel devamlılık içerisinde olmak ister. O yüzden bilgiyi, tecrübeyi, deneyimi, vardığı sonuçları, kanaatlerini oluşturmakla kalmaz onları iletir de. Yani bunu paylaşır, toplumuyla ve hatta diğer insanlarla bunu ortaklaşmak ister.

İletişim her yerdedir. Konuşarak, işaretlerle, görüntülerle, sembollerle, beden diliyle sürekli mesajlar alır, mesajlar veririz. Bu anlamda her “şey” okunur. Bu sınıfı verdiği mesaj açısından okuyalım mesela. Ne diyor?

Bir mahkeme salonunu okuyalım… bir anfiyi, bir muayenehaneyi..
Bir vitrini okuyalım…
Peki bir insanı okuyalım, beden dilini çözmeye çalışalım…

Bütün bu anlama, çözme, mesaj alma ya da verme çabalarında iletişim kurmaya çalıştığımız kişilerle kültürümüzdeki ortak özellikler ne ölçüde fazlaysa birbirimizi anlamamız da o ölçüde kolaylaşır.

Evrenselleşen işaretler olduğu gibi (örneğin barış işareti V) her kültürde farklı anlamlar içeren işaretler de vardır. Mesela baş ve işaret parmağıyla yapılan bir O işareti Amerikalılar için mükemmel anlamına gelirken Japonlar için para, Fransızlar için değersiz, sıfır anlamına gelebilmektedir. Aynı işaret bir Brezilyalı için küfür anlamı taşır.

Sembollerin kültürden kültüre anlamları değişebilmektedir. Örneğin mavi renk Çin kültüründe ölümü anlatmaktayken dünyanın başka bir çok yerinde bu kavram yani ölüm kavramı siyah ile sembolize edilmektedir. Kırmızı Fransa ve İtalya’da sevgi ve aşkı sembolize ederken Türkler için kan veya bayrağı sembolize ediyor olabilir.

Evrensel sembollere örnek verecek olursak hangi renk mesela neredeyse tüm dünyada en azından bir anlamıyla aynı şeyi temsil etmektedir? (Beyaz- Gelinlik) Ama Müslüman toplumlar için beyaz ölümün de rengidir, neden? Kefen. Biraz daha derine gidersek aslında beyaz, ak saflığın, temizliğin, bozulmamışlığın sembolü olarak algılanmaktadır diyebiliriz. Peki hınzırca bir soru soracak olursak, neden gelinlik beyazdır da damatlık değildir. Hatta damatlık siyahtır. 

Konuşma şeklimiz, konuşurken birbirimize olan yakınlığımız da bize kimliğimiz, kültürümüz hakkında bir şeyler söyler. Örneğin Akdeniz ülkelerindeki insanlar birbirleriyle yakın durarak, birbirlerine dokunarak, birbirlerinin omzuna vurarak vs konuşurlar.  Ancak İskandinav ülkelerinde durum tamamen farklıdır.  Onlar daha alçak sesle ve birbirlerine dokunmadan konuşurlar. Tartışıyor olsalar bile bunu aynı ses tonuyla sürdürürler. Birbirlerine elense çekmek akıllarının ucundan bile geçmez. Bir Norveçliyle konuşurken güzel şeyler söylüyor olsanız dahi sesinizin tonu yüksekse o kendisini hakarete uğramış hissedebilir. Başka bir açıdan bakalım. Biz Türkler eve gelen herkesi soframıza oturtmaya pek meraklıyızdır. Fırında bir şey varsa kokusu çıkmıştır ikram etmek isteriz. Eve gelen pazarlamacıya, bohçacı kadına soframızda hemen yer açarız. Ve ısrarcıyız da. Mutlaka sunduğumuz ikramın kabul edilmesini isteriz. Oysa avrupada durum tamamen farklıdır. Kendiler yemek yiyorlar diye size de buyurun demezler. Sizin zaten onların haberi olmadan, randevulaşmadan “geçiyorduk uğradık” yapmanız mümkün değildir. Sizi kapıdan çevirirler. Kapıyı çalarsınız açarlar ve gözleri şaşkınlıkla büyür. Size şöyle derler “What are you doing here?”

Diyelim ki sizi yemeğe davet ettiler. Sofrada birkaç çeşit yemek vardır. Asla bir türk softası kadar çeşitli değildir. Ama güzel, seçkin yemekle sunabilirler. Tabağınızda bir şey kalmamışsa size bir kez sorarlar “biraz daha ister misiniz” diye. Asla ikinci kez sormazlar. O yüzden naz falan edemezsiniz. Ya da nezaketen “yok teşekkür ederim” derseniz hemencecik kendi önüne döner. Bizde olan ısrar, lütfen buyurun, ama almalısınız, çok az yediniz, şundan da deneyin vs asla yoktur. Kendi kültürlerinde buna alışkın olanlar ve misafir oldukları kişilerin kültürel özelliklerini bilmeyenler kendilerini hakarete uğramış gibi dahi hissedebilirler.

Gördüğünüz gibi iletişim dediğimiz şey ya da başkaları hakkında bilgi edinmek sadece konuşmakla değil beden dili ve kültüre ait özelliklerin gözlemlenmesiyle de gerçekleşmektedir.

TEMSİL SİSTEMLERİ VE İLETİŞİM

A-    Temsil Sistemleri
İnsanların beyinlerinde yaşadıkları dünyanın nesnel bir şekilde algılanan biçimi ile algılanmasını sağlayan duyulara bağlı olarak çalışan temsil sistemleri vardır. Bunlar; görsel, işitsel, duygusal temsil sistemlerinin yanı sıra kokusal, tatsal temsili sistemler de vardır.

Nesnel dünya, objektif dünya yani dışımızdaki dünya ile öznel, sübjektif dünyamız arasındaki fark ne kadar büyükse sorunlar da o kadar artmaktadır.

Siz oldukça merhametli, her türlü canlının yaşamına saygı gösteren, diğer insanlarla olan ilişkilerinde nazik olan, bu ilişkilere özen gösteren biri olabilirsiniz. Ancak dışınızdaki dünya, yani sokak, yani sınıf, yani işyeri, tribünler, trafik… bu alanlarda içinizde olanları genellikle bulamazsınız. İşte orada pencereyi açmış az önce yaptığınız basit bir yanlış nedeniyle size ana avrat küfreden bir sürücü vardır. Beride bir grup genç ya da çocuk zavallı bir kediye eziyet etmektedir. Ailenizdeki erkeklerden biri tüyleri kana bulanmış bir dizi kuş vs ise avdan dönmekte ve kendisiyle gurur duymaktadır. Bir başkası vurduğu avı bulup getirmedi diye köpeğini kurşuna dizmektedir. Komşu teyze sizin çok sevdiğiniz yaşlı annesine bakmak istemiyordur ve onu huzur evine yatırmıştır. İlkokula giden çocuğunuz öğretmeni tarafından gaddarca bir tavra maruz kalmıştır vs vs vs…

İşte insanlar olaylar karşısında tavır belirlerken, bir tutum sergilerken ya da düşünürken farkında olarak ya da olmayarak içsel referanslarından yararlanırlar. Yani içlerine, öznel dünyalarına fokus yaparak yollarını bulurlar. İşte bu yollara temsil sistemleri denir.

İnsanlar dünyayı tüm duyularıyla yaşadığı gibi, düşünme de, insana dair tüm sistemlerin zengin bir karışımıdır. İnsanlar her eylemlerinde, hatırlarken, planlarken, gülerken, üzülürken öğrenirken, problem çözerken, bir sorunla boğuşurken bu temsil sistemlerini kullanırlar.

Hınzır bir soru daha (elmanın tadı elmada mıdır damakta mı).
 Duyuları biliyorsunuz; görsel, işitsel, dokunsal, tatsal, kokusal… bunlar temsil sistemleridir

Birbirimizi tanımak, daha iyi anlamak, kendimizi daha iyi ve doğru anlatmak için karşımızdaki insanın bu temsil sistemlerinden hangisini yoğun olarak kullandığını bilmemiz oldukça faydalı olabilir. Bütün duygular öğrenilmiştir… ancak görsellikle daha kolay kavrayanlar ya da işitsel olanlar veya dokunsal olanlar birbirlerinden farklıdırlar. Algılamaları, düşünmeleri, temsil sistemleri, davranışları farklıdır. İletişimi bu bağlamda düşünürsek belirleyici olanın ne anlattığımızdan çok nasıl anlattığımızla ilgili olduğunu görürüz.

Temsil sistemleri derken sadece başkalarının değil kendi temsil sistemlerimizin de farkında olmayı kastediyorum. Nasıl anlıyoruz, ne zaman, hangi durumda, görerek mi, duyarak mı… hangisi daha etkili üzerimizde. Bunları, yani temsil sistemlerini bilmek hem kendimizi hem de karşımızdakini anlamak bakımından önemlidir.

1-      Görsel İnsanların Özellikleri

Bazılarımız dünyayı görsel olarak algılarız. Düşünce sistematiğimizi görsellik üzerine kurmuşuzdur. Bunların konuşmalarına dikkat ederseniz göreceksiniz ki görseller konuşurken sanki bir resim çiziyormuş gibidir. Ellerini, yüzlerini, mimiklerini çok kullanırlar. Bir şey sorulduğunda kelimelerden çok el kol hareketleriyle cevap verirler. Düşünürken kafalarından sürekli resimler geçer, o görüntülere yetişmek için çok hızlı konuşurlar ve konuşmalarına pek dikkat etmezler. Gözleri de hareketlidir. Sağa sola, yukarı aşağı. Gözlerini devirirler. Nefes alışları hızlı ve göğsün üst tarafındandır. Dertlerini anlatırken kullandıkları mecazlar da gene görsel vurguludur. “Geleceği görüyorum”, “sonumuz parlak değil”… “istikbalimiz karanlık”.

İş yaşamında girişimciler genellikle bu gruptan çıkar. Akılları gelecekteki olası fırsatlar ve problemler üzerine yoğunlaşır. Olayları bit bütün olarak gördükleri için temel ilişkilere ve bağlantılara önem verirler. Bu özellikleri yüzünden sorunların nedenlerini kolayca görebilirler ve hızlı karar alırlar. Fikir yürütmeyi bizzat o işi yapmaya tercih ederler. Rengârenk, süslü bir malı ya da sade ama süslü, janjanlı bir ambalajla desteklenmiş bir malı görsellere daha kolay satabilirsiniz.

İyi görünmek, güzel giyinmek onlar için önemlidir. Karşılarındakinden de aynı şeyi beklerler. Etkileşime açıktırlar ve diğer insanları ve tepkilerini görmek isterler. Büyük resmi görmek isterler.  Karar verirken hafızalarında bütün resmi canlandırırlar. İnsanların ne dediklerini pek hatırlayamazlar. Eğer onlara çok sayıda sözlü talimat verirseniz veya ricada bulunursanız büyük ihtimal bir kısmını unutacaklardır. Bunun yerine onlara kafalarında canlandıracakları bir harita verebilir ya da yapacakları işlerle ilgili bir resim çizebilirseniz her şeyi mükemmelen hatırlayacaklardır.

2-      İşitsel İnsanların Özellikleri

Diğer bir düşünce sistemi ise işitselliktir. Bunlar orta hızda konuşurlar. Sesleri ne çok yüksektir ne de çok alçak. Konuşurken göz hareketleri kulak hizasında sağa sola gidip gelir. Bazen gözleri sol altta takılıp kalır. Ses tonları ve vurgulamalarına dikkat ederler. Konuşmaktan büyük keyif alırlar. İşitsel oldukları için sesinizdeki en ufak bir tonlamayı bile fark ederler. Onlarla birlikteyken ses tonunuza dikkat etmeniz gerekir. Kullandıkları cümle yapısında da ses, işitsellik ön plandadır. “aynı frekansta değiliz”, “söylediklerine anlam veremiyorum”, “kulağa hoş gelmiyor” vb mecazlar kullanırlar.
İşitseller dinleyerek ve soru sorarak öğrenirler. Sıralı, dizili şeyleri daha iyi algılarlar ve talimatları kolayca hatırlarlar.

3-      Dokunsal İnsanların Özellikleri

Aktiftirler. Hareketli olmayı severler. Sporcular, zanaatkârlar, sanatçıların çoğu bu gruptandır. İsimleri ve yüzleri değil olayları ve duyguları hatırlarlar. Duygularını vücut dili ile belli ederler. Elleri kolları hep hareket halindedir. İşleri adım adım yaparlar ve yaparak öğrenirler. Duyguyu hissetmek zaman aldığı için yavaş konuşurlar. İnsanlarla ilişki kurarken sarılmayı, el sıkışmayı, dokunmayı severler. Bu kişiler o anı yaşarlar. Yaptıkları işi tutkuyla yaparlar ve işlerine müdahale edilmesini sevmezler. Dokunsallar için iş yerinde ilişkiler çok önemlidir. Geçmişten ders almak ya da gelecekte olacak değişimler onları pek fazla ilgilendirmez. Hep insanların yanında olmak isteyen, sevgi dolu, hayır diyemeyen kişilerdir.  Birine haklı olduğu halde hayır deseler bile sonra üzülürler. Dokunsallar duygularıyla yaşarlar ve bugünde yaşarlar. Geçmişten ders almaz, geleceği planlamazlar, şimdiyi yaşarlar. Temasa geçmek, bir düşünceyi kavramak, gerilim vardı, sıcak kalpli insan, soğuk kanlı olmak vb kelimeleri sıklıkla kullanırlar.


B-    Başkalarının Temsil Sistemlerini Bulmak
Peki. Başkalarının temsil sistemlerini nasıl bulacağız. Hangi ipuçlarını takip edeceğiz. Onları nasıl gözlemleyeceğiz. Göz hareketleri, kullanılan temsil sistemini bulmada en kolay ve hızlı yoldur. İnsanların vücutlarını kullanma biçimi, konuşurken ya da yazarken kullandığı kelimelerin yapısı, cümle kurma biçimi, bunların işitsel, görsel ya da dokunsal ağırlıklı olup olmadığı; konuşma hızı, temposu.

İnsanlar düşünürlerken, bir şeylerin içinden çıkmaya çalışırken, karar verirken gözlerini hareket ettirirler. Göz hareketleri ruhsal yapıyla bağlantılıdır. Göz hareketleri bir insanın nasıl düşündüğünü, düşüncelerinin beyninde hangi şekilde temsil ediliyor olduğunu gösterir. Resimler, sesler, kelimeler ve duygular olarak şekillenirler.

Göz hareketlerini isabetli bir şekilde yorumlamanın belirli üç zamanı vardır;
-          Karşıdaki konuşmaya başlamadan hemen önce
-          Karşılıklı konuşma sırasında meydana gelen kısa sessizlik anlarında düşünürken
-          Soru sorduktan hemen sonra

Eğer edindiğiniz izlenime göre karşınızdaki kişi veya kişiler görsel yanı ağır basan insanlarsa o zaman onlara kafalarında canlandırabilecekleri resimler vermelisiniz. Sunumunuz ya da konuşmanızı, görüşmenizi broşürler, fotoğraflar, slaytlar vb görsellerle omurgalandırmalısınız. Görsellere yaslanmalısınız.

İnsanların göz hareketleri en azından çoğunun işitsel olduğunu söylüyorsa, onlar duygulardan veya grafikler, tablolar gibi görsel araçlardan etkilenmeyeceklerdir. Onlar katı gerçeklerden ve rakamlardan etkilenmektedirler. Ayrıca soru sormayı da isteyeceklerdir. Sık sık sunumunuzun veya konuşmanızın kesilmesine karşı hazırlıklı olmalı ve mantık silsilenizi bozmamaya çalışmalısınız.

Eğer göz hareketlerinden edindiğiniz izlenip karşınızdakinin veya karşınızdakilerin dokunsal olduğunu gösteriyorsa olaya dâhil olmak isteyeceklerdir. O yüzden onları yardım etmeye, birlikte çalışmaya davet etmeyi düşünebilirsiniz. Ölçülü bir ses tonuyla konuşmalı ve sunumunuzu fazla uzun tutmamalısınız. Çünkü bu tipler 20 dakikadan sonra genellikle dikkatlerini toplayamayan tiplerdir.